Geçtiğimiz gece hayatımın en ilginç rüya kombinasyonlarından birisiyle karşılaşınca bununla ilgili yazmaya karar verdim. Hani bir kitap okumaya başlarsınız da yazar kafa karıştırmak için sonradan birleşecek birbirinden bağımsız hikayeleri sanki dünyanın en normal şeyiymiş gibi ardı ardına anlatır ya, aynen öyleydi benim rüya kombinasyonum da.
Birincisinde bir otobüste İstanbul'dan San Fransisco'ya doğru yol alıyordum. Yolculuğun fiziken imkansızlığı bir yana, muavinin gelip feribot sırası beklediğimiz için normalde 20 saat olan yolculuk süresinin 21 saate çıktığını söylemesi, yan sırada oturan ve hayallerimizde derslere bile bikiniyle girip çıkan afetler olarak yer alan California hatunu, ve her koltuk arkasında bulunan medya portalında İsmail Türüt mp3 klasörü gibi detaylar rüya içindeyken bile bana "bu ne biçim rüya lan böyle" diye sordurttu. İsmail Türüt klasörünü biraz olsun karıştırmış olabilirim, itiraf ediyorum. Uçak korkumdan daha önce bahsetmiştim, kendime bu uçak korkusunu yenmek için de 2014 Dünya Kupası - Brezilya şeklinde bir hedef koydum. Lafı geçtiği zaman da "ama gemiyle, ama trenle, ama otobüsle, ama uçakla bir şekilde gideceğim" diye bahsediyorum. Sanırım bilinç altım bunların içinden bir tek otobüsle gitmeyi mantıklı olarak görüp diğerlerini silip attı. Umarım şaka yapıyordur.
Rüyanın ikinci perdesinde ise gözlerimi Stamford Bridge'deki soyunma odasında açtım. Boru değil, Chelsea'nin teknik direktörüyüm ve sahamızdaki ilk maç. Chelsea'dan oldum olası hiç hazzetmemişimdir, ne parası ne pulu beni asla cezbetmemiştir. Hali hazırda mavi renkli bir takıma (Napoli ve Marsilya hariç ama onların mavisi epey açık renk sayılır) sempati duymam epey güç. Sadece özellikle 80'li yıllarda İngiltere'nin anasını ağlatmış ruh hastası taraftar grubu Chelsea Headhunters'dan ötürü miniminnacık bir sempatim vardır kendilerine. Fakat bunun artık pek önemi yok, sonuçta ben bir profesyonelim ve eskiden pek bayılmasam da şu anda Chelsea'nin başındayım. Lampard, Drogba falan yanımdan geçip gidiyor, arada Mourinho'yu falan görüyorum. Neyse bu kadar beklemek yeter diyip sahaya çıkıyorum ve Stamford Bridge adeta yıkılıyor. Koşarak tribünleri selamlarken bir de ne göreyim, meğer rakip İngiltere'deki gözbebeğim Liverpool. İster istemez deplasman tribününe gelince duygusallaşıyor ve tribünün dibine kadar girip bir Liverpool'luya "Fuck Chelsea, I'm with Liverpool" tarzı bir şeyler söylüyorum. O da "Sen de haklısın, ne de olsa ekmek parası" dercesine gözlerini kırpıp sırtıma vuruyor. Alkışlarla turumu bitirdikten sonra şeref tribününe doğru çıkıyorum ve beni izlemeye gelen anneannemle sarılıp öpüştükten sonra rüya kendi kendine bitiyor.
Rüyanın üçüncü ve son perdesinde ise omzum Kadıköydeki 3-1'lik maçta çıkana kadar büyük bir heves ve aşkla devam ettiğim Brazilian Jiu Jitsu sporunu icra ettiğimiz salondayız, ve takımdaki en sevdiğim arkadaşlarımdan birisi olan Mert'le BJJ yapıyoruz. Omzum çıktıktan sonra bir türlü eskisi gibi olmadığı için spora dönemedim, ama 2 sene içinde hiç görmediysem rüyamda 40-50 kez BJJ yaptığımı gördüm diyerek ne kadar muhteşem bir spor olduğuna bir gönderme yapayım yeri gelmişken. Neyse Mert'le başarılı şekilde boğuştuktan sonra "İyi lan, omzum geçti heralde artık tekrar başlayabilirim" diye düşünerek rüyadan uyandım. Üçüncü rüya belki saçmalık skalasında en düşük olup akla en yatkın olanıydı kabul ediyorum, hatta uyandığım anda bu bölümü hatırlamıyordum. Sabah uyanıp maillerime girdikten sonra ise yaklaşık bir yıldır hiç konuşmadığım arkadaşımdan "Mert sizi Badoo'ya davet ediyor" şeklinde yarı spam yarı gerçek bir mail alınca bir anda rüya gözüme canlandı ve ister istemez bir "Hasss..." çektim.
Böyle şeyler muhakkak herkesin başına geliyordur. Uzun zamandır bir arkadaşınızı görmemişsinizdir, bir anda aklınıza gelir ve ertesi günü yolda görürsünüz. Çok sık olmasa da akılda yer edecek sıklıkta benim de başıma geliyor bu tuhaf meseleler ve batıl inancı sıfır olan biri olmama rağmen ister istemez aklımı kurcalıyor. Acaba normalde benzer şekilde 100 kişiyi düşünüp 99'unu ertesi günü görmüyor ve "Aa bak onu düşündüm ama nedense bugün görmedim" deme gereği duymuyor, fakat o geri kalan 1 kişiyi düşünüp görünce mi mucizelere inanıyoruz? Kimbilir...