24 Temmuz 2012 Salı

Beyler Yarın Transferde Büyük Gün, Haber Bekleyin

Eskiden bu iş sadece Zaytung'un bile yanında ciddi kalacağı spor gazeteleriyle sınırlıydı ama artık forumlar, twitter, facebook vb sosyal medya araçları da bu saçmalığa alet oldu. Bir şekilde yönetimle yakın bir bağı olduğunu ima edip çoğunlukla devlet istihbaratı gizliliğinde transfer söylentileri hakkında atıp tutan bir dolu abuk subuk adam var. Kimi gazeteci, kimi sadece taraftar, kiminin ne olduğu hakkında en ufak fikir yok. Açıkçası ben bu tiplere gerçekten uyuz oluyorum. Malesef kendi arkadaşlarım içinde de bunu yapan, yapmasa da bunu yapanlara peygamber gözüyle bakanlar var.


Kullanılan klişeler neredeyse hiç değişmiyor:

"Beyler, kaynak çok sağlam ancak adını açıklayamam. FB dünyaca ünlü bir yıldızı bitirmek üzere, detaylar çok yakında."

"Melo işi ya bugün ya yarın bitecek. Yarın olmazsa öbürsügün. O da olmazsa bir gün sonra. En kötü haftasonu, bilemedin bayrama kadar kesin bitecek."

"Yarın transferde çok ama çok  büyük sürprizlere gebe, bekleyin."

Neyin hesabını yapıyorsunuz arkadaşlar, varsa yüreğiniz yazın aha şu söyledi diye. "Ben yönetimde çok önemli adamları tanıyorum" gösterisi mi bu? Niye o isimler hiç açıklanmıyor? Niye yazdığınız şeylerin %90'ı palavra çıkıyor her defasında?

Bu işin kişisel boyutu, bir de olayın spor gazetesi boyutu var ki o zaten tamamen akıllara ziyan. Yazan tek bir kişi değil de bir kurum olduğu için sallamanın haddi hesabı olmuyor. Yok Ünal Aysal'ın çileği Yıldırım Demirören'miş, Tevez Cimbom'a göz mü kırpmış, Ronaldinho Fener'i Facebook'tan eklemiş, Ertuğrul Sağlam Kolo Toure'ye "Müsaitseniz bu akşam size gelmek istiyoruz" demiş, Kolo Toure kahveye bolcana tuz atmış... Eeh yeter be!

Çilek bir gün Dzeko oluyor, ertesi gün Arda. İnsua bir gün İstanbul'a geliş biletini alıyor, ertesi günü Cimbom'da İnsua şoku. Çocukluğumuz bir gün bir gazla verilip ertesi günü yalan olan transfer haberleriyle geçti ama milletin hala bunlardan bıkmamış olması da bana epey ilginç geliyor.

Benden size tavsiye, siz siz olun sonu "miş/muş" ile biten hiç bir transfer haberine pek fazla inanmayın sevgili takipçilerimiz. Transfer öyküsü futbolcu formayı giyip topu sektirmeden bit-mez!

22 Temmuz 2012 Pazar

Manu Chao - Maradona - La Vida Tombola

Manu Chao'yla ilgili nasıl olmuş da bugüne kadar bir şey yazmamışız, gerçekten şimdi farkına varıp hayret ettim. Ayıp büyük, acil telafisi gerekiyor.

Emir Kusturica'nın belgesel tadında olduğunu tahmin ettiğim (henüz izlemedim) filmi Maradona malumunuz. Filmi izlemedim, ama youtube'da gezinirken (Arif'in Manchester'a attığı golü ararken kendini Shakira klibinde bulmak) filmden bir sahne olduğunu düşündüğüm bir videoya denk geldim.

Haliyle gözlerimin uçlarından birer parça yaş damladı.



Şarkı enfes. Şarkıcı inanılmaz. Futbolcu efsane. Sahne? Herhalde dünyanın hiç bir oyuncusu böyle bir sahneyi oynayamazdı. Maradona'nın durup durup Manu Chao'ya bakışı, ellerini cebine sokup tebessümü, gözlüklerinin altından ağlayışı, Manu Chao'nun Maradona'yı görünce çocuk gibi heyecanlanması... Futbol sadece basit bir spor, değil mi?

Şarkının sözlerini tam olarak anlayamıyorum, belki yeni transferimiz bize yardımcı olur bu konuda. Takip edebildiğim kadarıyla "Eğer Maradona olsaydım, hayatı tam da onun gibi yaşardım" ve "hayat bir tombaladır" şeklinde cümleleri anlıyorum, zaten bu iki söz üzerinde düşünmek için yeter de artar bile.


Şarkının tam hali için de buradan buyrun.

Diego Diego Diego Diego Diego....

20 Temmuz 2012 Cuma

"İbne" Hakem

Türkiye'de yaşıyorsunuz. Aileniz ülkenin en muhafazakar ve tutucu şehirlerinden olan Trabzon'da. Mesleğiniz, erkek egemen toplumun cinsel göndermeleriyle dolu futbolun en zor dalı olan hakemlik. Hatta bu meslekte yaptığı iş beğenilmeyene yapılan en alışıldık "hakaret" İBNE HAKEM diye ona bağırmak. Bu koşullarda ortaya çıkıp eşcinsel olduğunu açıklamak kaç tane babayiğidin harcıdır?



Halil İbrahim Dinçdağ, cinsel tercihi açıkladığı günden bu yana hakemlikten uzaklaştırılmış durumda. Sebebi, cinsel tercihlerinin toplumun ona dayattıklarından farklı oluşu. Eşcinsellik iyidir, kötüdür, vb tartışmalara girmeye niyetim yok zira eşcinselliğin hastalık olup olmadığının tartışıldığı ülkemiz için henüz bazı şeyler hala çok erken. Ama bu adamın cesaretini açıklayamaya kelimelerin yetersiz kalacağını düşünüyorum, bu yazıyı da bu yüzden kaleme aldım. Konudan sapma olmasın ama Türkiye'de eşcinselliklerini açıklayabilecek cesareti kendilerinde bulan insanlara gerçekten saygı duyuyorum.

Her neyse, geçtiğimiz günlerde kimi adını sıkça duyduğumuz kimi ise ilk defa duyduğumuz bazı taraftar grupları bir araya gelip Halil İbrahim Dinçdağ'ın hakemliğe geri dönmesi için ortak bir duruş kararı aldılar. Homofobinin kol gezdiği Türkiye için cesur ve güzel bir karar. Bu cesur da adamın bir an evvel futbol sahalarına dönmesini canı gönülden diliyorum.

İnsanları hangi cinsiyette insanları beğenip beğenmediklerine göre değil, yaptıkları işin hakkını verip vermediklerine göre değerlendireceğimiz günleri görürüz umarım.

Arkandayız Halil İbrahim Dinçdağ ! (Amman haa, öyle değil...)

Günün Değil Yılın Değil Yüzyılın Değil Milenyumun Değil İnsanlık Tarihinin Transferi

Endirekt Serbest Vuruş kadrosunu sürpriz bir isimle güçlendirmeyi düşünüyor. Bloga yakın kaynaklardan alınan duyumlara göre Selim ve Resul kendileri gibi İTÜ İnşaat mezunu, "nereden baksan 30" vakittir tanıştıkları, oyunu iki yönlü oynamayı seven, rakibini ısıran, blogu için her şeyini vermeye hazır, yurtdışında da çok iyi tanınan dünyaca ünlü bir yıldızı kadroya katmak üzereler. ESV'nin şeftalisi olarak da adlandırlan transferin gerçekleşmesi an meselesi. Bir çok transfer haberinde olduğu gibi bu haberi de ilk duyuran kurum olmanın haklı gururunu yaşıyoruz! Ne diyelim, hayırlısı olsun.



Sempatik hareketleriyle "Şeftali"

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Kick "Racism" Out of Football


Daha dün John Terry'nin ırkçı söylemiyle ilgili yazdığım yazının ardından, bugün karşıma çıkan inanılmaz haberi paylaşmak istedim.

CM-FM serilerini takip eden ve oynayanlar iyi bilirler, oyun açılırken FIFA'nın ırkçılık karşıtı kampanyasının görseli belirir ekranda. İngilizceye hakim olmadığımız yıllarda bu görüntü bizde ister istemez heyecan yaratırdı. "Açılıyo olm oyun...Maç motorunu değiştirmişler, transfer yapma olayını geliştirmişler... Şimdiye kadarki en iyi oyun buymuş..." konuşmalarının yapıldığını ve aşağıdaki logo ekrana gelince bir arkadaşımla "high five" yaptığımızı bilirim. Artık nasıl bir kafaymışsa...
Fener'i mi alsam. Yoksa oyuna hakim olana kadar ManU'yu ya da Inter'i mi alsam. E ya Dortmund?
Tüm bunların ötesinde mesajını net bir şekilde veren ve gerçekten amaca hizmet eden bir kampanya görseli olmuştur benim gözünde. Hatta ünlü futbolcular da bu kampanyada yer almışlar ve ırkçılıkla mücadeleye bilfiil destek verme fırsatını kaçırmamışlardır.
Allahtan KKK T-Shirt'ümü bugün evde bırakmışım.
Son günlerde artan ırkçılıkla ilgili olaylar karşısında FIFA, mevcut görseli daha da etkili ve çarpıcı hale getirme kararı almış. Uzun toplantılar sonucunda da yeni kampanyada, ırkçılık karşıtı duruşunu her fırsatta dile getiren John Terry'nin rol alması benimsenmiş. Yeni görselerin Chelsea-Arsenal maçından alınan aşağıdaki fotoğraf ile süslenmesi planlanmış.



Yeni kampanyanın çok daha başarılı olacağını söylemek mümkün. Hayırlı uğurlu olsun. 

17 Temmuz 2012 Salı

Ciao di nuovo Blucerchiati...

Sampdoria'ya yeniden merhaba diyelim. 2010-11 sezonunun sonunda, Serie A'ya yürek burkan bir şekilde veda eden Sampdoria, Serie B'de geçen 1 yılın ardından geri döndü. Ligi 6. tamamlayarak play-off oynamaya hak kazanan takım yarı finalde, ligi 3. bitiren Sassulo'yu, ardından da 4. Verona'yı geçen 5. Varese'yi finalde alt ederek İtalya'nın en üst ligine - ve bence hakettiği yere - tekrardan kavuştu.

Geçen seneki yazıda, Sampdoria'nın düşüşünün ardından takımdan ayrılması beklenen oyunculardan (Ziegler, Poli, Tissone, Koman, Palombo, Pozzibahsetmiştik. Bu isimler, bu süre zarfında neler yaptılar, transfer durumları ne oldu, bir inceleyelim istedik:

Reto Ziegler: Sözleşmesi biten oyuncu, bonservis bedelsiz Juventus'un yolunu tuttu. Conte'nin takımın başına gelmesinden sonra forma şansı bulamayacağını anlayınca da kiralık olarak Fenerbahçe'mizin yolunu tuttu. Çok iyi olmasa da ortalamanın bayağı üzerinde bir sezon geçirdiği söylenebilir. Ancak, ortaya koyduğu karakter, profesyonelliği ve özellikle de 12 Mayıs'ta yaşanan hüsranın ardından tutamadığı gözyaşlarıyla Fenerbahçelilerin gönlünde güzel bir yer edindi. Hasan Ali'nin gelişi sonrası, geleceği Fenerbahçe'de görünmeyen oyuncunun transferi için kulübü Juventus'un Lazio ile görüştüğü konuşuluyor.

Sen ağlama...
Andrea Poli: Genç orta saha, ağustos ayı sonunda, 2011-12 sezonu için satın alma opsiyonuyla İnter'e kiralandı. Ligde 18 maçta görev alan Poli'nin, "yeni Pirlo" ünvanının hakkını verebildiğini söylemek zor. Zaten, İnter'in opsiyonu kullanmaması da bunun bir göstergesi. Yine de potansiyeli birçok takımın iştahını kabartan oyuncu, şu sıralar Napoli'nin gündeminde.

Moratti Başgan, beni al gözün sevem...
Fernando Tissone: O da sezonu kiralık geçirenlerden. La Liga'yı 8. bitiren Mallorca'ya, görev aldığı 27 maçta ortalamanın üstünde bir katkı sağlayan Tissone, şimdi yeniden Sampdoria'da.

Sampdoria Serie A'ya çıksın da, ben de geri döneyim.
Messi'ymiş, İniesta'ymış, baş etmek mümkün değil arkadaş.
Vladimir Koman: 2011-12 sezonuna Sampdoria'da başlayan Macar oyuncu, Mayıs ayında bitecek sözleşmesini de lehine kullanarak, devre arasında Monaco'nun yolunu tuttu. Fransa ligini ve Fransa'da yaşamayı ne kadar sevdiğini, röportajlarında sık sık dile getiren Koman'ın hisleri, Monaco yönetiminde karşılık bulamamış olacak ki 17 maç oynadığı yarım sezonun ardından Rus ekibi Krasnodar'a gönderildi.

Oh be yırttım.

Angelo Palombo: Kaptan, yarım sezon daha gemisinin başında durdu. Ancak, devre arası transfer döneminin son gününde PSG'ye giden Thiago Motta'nın yerine acil adam arayan İnter'in çağrısına kulak tıkaması mümkün olmadı. Sezonun kalan kısmı için satın alma opsiyonuyla İnter'e geçti ancak görev aldığı 3 maçta da kendini gösteremedi. Önümüzdeki sezon yine gemisinin başında, Serie A'da olacak.

Sen şuraya, sen de oraya... Bir an kendimi yine kaptan gibi hissettim ha.
Nicola Pozzi: Bahsettiğimiz oyuncular içinde Sampdoria'dan ayrılmayan tek isim olan Pozzi, hem bu tutumuyla, hem sezon boyunca kaydettiği 15 golle, hem de play-off maçlarında kaydettiği 4 golle taraftarların gönlünde ayrı bir yer edindi ve takımın da Serie A yolculuğuna önemli katkı sağladı. Şimdilik takımda kalacak gibi görünüyor.

Serie B'de atıyorum da, asıl Serie A'da atsam iyi olacak.
Serie A'ya geri dönen Sampdoria, umarız aynı kötü günleri bir daha yaşamaz ve eski parlak günlerine geri dönebilir.

But-TERRY-fly Effect


Hatırlarsınız, John Terry geçtiğimiz Ekim ayında QPR ve Chelsea arasında oynanan maçta Anton Ferdinand'a ırkçı söylemde bulunduğu iddiasıyla milli takım kaptanlığından alındı, Fabio Capello da bu müdahale yüzünden istifa etti ve yerine Euro 2012 öncesi Roy Hodgson getirildi.

Ne dedin sen!?


Bu süreçte adı milli takımla sıkça anılan Harry Redknapp'ın Tottenham'daki motivasyonu gözle görülür şekilde düştü. Şampiyonluk yarışı ve Şampiyonlar Ligi'ne direk katılma mücadelesi veren takım, sezonu 4. tamamlayabildi ve ancak ön elemeden katılma hakkı elde edebildi. Fakat, Şampiyonlar Ligi'ni İngiltere'de ligi 5. bitiren Chelsea'nin kazanması ve ertesi sene direkt katılma hakkı elde etmesiyle ülke kontenjanına takılan Tottenham Avrupa Ligi'ne kaldı. Takımın yaşadığı düşüşten dolayı başkanla arası açılan Redknapp, sezon sonunda kovuldu.

Rio Ferdinand ise kardeşine "fucking black cunt" yani "lanet olası zenci pislik" dediği için John Terry'ye inceden inceden giydirdi ve aralarındaki anlaşmazlık, gerginlik de ayyuka çıktı. Hatta takım arkadaşı Terry'yi savunan Ashley Cole'u dahi sahtekarlık ile suçlamaktan geri kalmadı.

Mazi kalbimde bir yaradır.
Yeni İngiltere teknik direktörü Hodgson Euro 2012 kadrosunu belirlerken John Terry ve Rio Ferdinand arasındaki gerginliği göz önünde bulundurduğunu da kabul ederek Ferdinanad'ı dışarda bıraktı. Hatta sonradan sakatlanan Gary Cahill'in yerine bile Rio'yu - "yedek kalamayacak kadar iyi" gibi saçma bir savunmayla - almayarak Martin Kelly'yi tercih etti. Takım turnuvayı Terry-Lescott tandemiyle tamamladı. Rio, turnuvaya gitmek yerine tatil yaptı ve maçları evinden izledi.

Aslında düşününce, gitmediğim de iyi oldu ha!
Geçtiğimiz günlerde Terry tüm ırkçılık suçlamalarından, yine takım arkadaşı Ashley Cole'un da tanıklığının yardımı ve suçlamalarda şüphe faktörünün zayıflatıcı etkisiyle aklandı. Davanın kardeşinin aleyhinde denebilecek bir şekilde sonuçlanmasıyla Rio, twitter'dan Cole için "choc ice" yani "dışı çikolata içi buz" şeklinde çevrilebilecek argo bir ifade kullanarak, onu dışı siyah içi beyaz olarak niteledi ve hem ırkçılık davasında Terry'nin savunmasında yer almasına, hem de sahtekar olduğunu ve içi dışı bir olmadığını düşündüğü tutumlarından dem vurdu. Tüm bu yaşananlardan sonra Terry'nin bulunduğu bir İngiltere kadrosuna Rio'nun davet edilme, edilse bile katılma olasılığı yok denebilir.



Sonra dün Capello Rusya milli takımının yeni hocası oldu. Önümüzde 2014 Dünya Kupası var. Grubunda Karadağ, Ukrayna ve Polonya olan İngiltere ile grubunuda  Portekiz bulunan Rusya, gruplarını ikinci bitirip olası bir play-off maçında karşı karşıya gelebilir, ya da 2014 Dünya Kupası'na farklı yollardan katılıp aynı grupta ve /veya ilerleyen aşamalarda karşılaşabilirler. Bu olası maç(lar)ı da Rusya, - bana göre dünyanın en iyi teknik direktörlerinden biri olan - Capello'nun katkısıyla kazanıp İngiltere'yi herhangi bir aşamada safdışı bırakabilir.

İşime karışmayın giderim dedim dedim, inanmadınız. Bak ne oldu şimdi !?
Son bahsettiğim olasılıkları bir kenara koyarak sormak istiyorum; John Terry'nin tüm yaptıklarına rağmen hiçbir kaybı olmazken, bu mallığı yüzünden toplamda kaç insan birşeyler kaybetmiş, kaç insanın hayatında büyük değişiklikler olmuş? Ha olur da yukarıda sözü geçen olasılıklar da gerçekleşirse, oraya bir de 53 milyon İngilizi ve İngiliz olmayıp İngiltere'yi destekleyenleri de ekleyin.