Ve gelelim asıl meselemize: Paok. Aris tribünleri benim için hayal kırıklığı oldu evet, ama neyse ki Paok beklentilerimi karşıladı diyebilirim. Paok'u yanlış hatırlamıyorsam 2004 (2005 de olabilir) yılında ilk olarak Beşiktaş'la kardeş klüp muhabbetlerinin çıktığı zamanlardan beri takipteydim, fakat uzaktan uzaktan takip etmenin somut bir şekilde ilgi duymaya dönüşmesi bu sezon başındaki Fenerbahçe eşleşmesiyle oldu. Bizim tribünden 3 arkadaş olarak "Paok'lular 50 otobüs gelecekmiş bakalım ortam nasıl olacak" düşüncesiyle İstanbul'daki maça bilet almış ve staddan adeta büyülenmiş olarak çıkmıştık. Stad dışında ne oldu ne bitti bilemiyorum, gözümle görmedim fakat tribünde adamlar hepimizin ortak kararıyla hayatımızda gördüğümüz en sağlam deplasman tribünlerinden birine (belki de en sağlamına) imza attılar. Doğal olarak o günden beri aklımda gidip adamları stadında görme fikri vardı, nihayet geçen hafta gerçek oldu.
Öncelikle şunu söylemek lazım ki Selanik şehrinde Paok, Aris'e göre çok daha hakim ve güçlü gözüküyor. Duvarlarda 10 Paok yazısı varsa 3-4 tane Aris yazısı var (bu da Yunanistan'la ilgili enteresan bir şey; otoyoldaki her üst geçit, her tünel, şehirlerdeki bütün arasokaklar sprey yazılarla dolu. Kimi Paok yazmış, kimi onun üstünü çizmiş Super 3 yazmış, kimi hepsini çizmiş Gate 13 yazmış falan filan), şehirde Aris atkılı bir Allah'ın kulunu göremedim ama yaşlısıyla genciyle kızıyla erkeğiyle Paok ürünlü çok sayıda insan dolaşıyor. Bu durum takımların da başarı grafikleri düşündüğü zaman (Paok ikili eşleşmelerde, ligdeki genel performansda, Avrupa'da başarıda Aris'in açık ara önünde) belki çok şaşılacak bir durum değil ama bu kadarını da beklemiyordum açıkçası. 3 gün boyunca koskoca şehirde (maça giderken hariç) bir tane Aris atkılı insan görülmez mi? Neyse biz konumuz olan Paok'a geri dönelim.
Maçın heyecanı bir gün önceden "gidip bir stadın oraya bakayım ne var ne yok" düşüncesinin içimi kemirmesiyle başladı. Toumba stadı Aris'inkine göre daha merkezi, yine şehir merkezinden yürüyerek yaklaşık 25-30 dakikada ulaşılabilecek mesafede. Stada vardığımda Cska Moskova antreman için stada geliyordu, bunun dışında pek bir hareket yoktu.
Stadın etrafı aynen Aris'inki gibi birbirinden güzel grafiti süslemelerle doluydu. Klübün renkleri doğası "rengarenk" diyemeyeceğim tabi ki ama özellikle Gate 4 (Paok'un tribün grubu, ismini girdiği kapıdan alıyor aynen Aris'inki gibi) civarı gerçekten görsel şölen gibiydi.
Paok'un store'u Aris'inkine göre çok daha geniş bir yelpazede ve güzel ürünlere sahip, ama yine de t-shirt, sweatshirt gibi günlük kullanım ürünlerinde beklentime göre zayıf kaldı. Satıcıyla muhabbete girdikten sonra "Gate 4" ürünlerini nereden bulabileceğimi, maç günü tezgahlarda satılıp satılmadığını veya Aris'in Super 3'ü gibi bir dükkanı olup olmadığını sordum; bana şehir merkezinde bir dükkanları olduğunu, hepsi çalışan insanlar olduğu için saat 7 gibi dükkanı açtıklarını söyleyip haritada dükkanın yerini işaretledi. Ben de kafamda Super 3'ünkü gibi, kapısında tabelası, önünde vitrini olan bir dükkan hayaliyle store'dan çıkıp dolaşmaya devam ettim.
Akşam saatlerine doğru haritada işaretli yere geldim, sokağı baştan aşağı dolaştım fakat duvarlardaki rutin Paok, Gate 4, 1926 yazılarından başka civarda olduğu bana söylenen Gate 4 dükkanıyla ilgili en ufak bir ibare göremedim. En sonunda dayanamayarak bir dükkana girdim ve durumumu izah ettim (Yunanistan'da istisnasız herkes İngilizce konuşuyor), dükkandaki amca beni dışardan bakıldığı zaman gayet şık ve sıradan gözüken bir apartmana yönlendirdi. Kırmızı kapılı, içerisi hafif aydınlık bildiğimiz apartman! Zillere bakarken 2 numaralı zilin yanında G4 yazısını görünce artık olsa olsa burasıdır diyerek zile bastım ve kapı açıldıktan sonra "lan burası pek de dükkana benzemiyor" düşünceleri içinde merdivenleri çıkmaya başladım. İçeriden gürültüler gelen kapıyı açmam ve meraklı bakışların bana dönmesiyle store'daki elemanın beni "dükkan" diye yönlendirdiği yerin Gate 4 derneğini olduğunu anlamam bir oldu. Beni girişte karşılayan elemanlarla kısa süreli sohbet sonunda kendilerine Galatasaray'lı olduğumu (Beşiktaş'lı olmadığımı öğrenince biraz bozuldular), İstanbul'dan maça geldiğimi, store'daki elemanın beni buraya yönlendirdiğini anlatmamla baştaki gergin ortamı yumuşatmayı başardım. Derdimin eğer varsa Gate 4 ürünlerini görmek olduğunu anlayan eleman bana içerden sweatshirt örnekleri getirirken derneğin resimlerini çekme iznini bile kopardım.
Tabiki es kaza kadrajın içinde yer alan herkes objektife sırtını döndü. Derneğin etrafı atkılar, bayraklar, eski resimlerle doluydu. İçeride bar gibi bir bölme (sırtı dönük elemanın baktığı taraf, insanlar orada toplandığı için resmini çekemedim) ve içeriğini göremediğim ama görmek için de şansımı fazla zorlamadığım bir oda bulunuyordu, küçük ama her tribün grubunun hayalindeki gayet kullanışlı ve eğlenceli bir mekana benziyordu.
Neyse bu esnada bizim eleman içeriden 3-4 tane sweatshirt ve t-shirtle geldi, içlerinden bir tanesini gözüm kesti ve aldım. Malesef hiç atkıları kalmamış, yenisini yaptıracağız zaten falan dedi. Yunanca atkı ne demek tahmin edin bu arada? Kaşkol! Biraz daha İstanbul ve Beşiktaş muhabbeti yaptıktan sonra "fazla rahatsızlık vermeyelim" diyerek mekandan çıktım.
Maç günü ise maçtan yaklaşık 2-3 saat evvel stadın yolunu tuttum. Daha stada yaklaşırken bile sağlı sollu gruplar yol kenarlarında bira, şarap-bira karışımı değişik bir Yunan içkisi olan Retsina ve tabi ki esrardan bol miktarda tüketiyorlardı. Stadın orası aynen Aris'inki gibi Türkiye'den farksızdı. Köfteci dumanı, bira şişeleri, korsan ürünler, sağa sola torpil atanlar derken hiç yabancılık çekmedim gerçekten.
Aris'ten farklı olarak ise korsan ürünler bazında en azından atkılarda gayet başarılı bir çeşitlilik vardı. T-shirt ve formaların kalitesi yine yerlerde sürünüyordu tabi ki ama orijinal store atkılarından Gate4 atkısına kadar aradığım ne varsa buldum korsan ürün tezgahında.
Milletin yavaş yavaş içeri girmeye başladığını gördükten sonra ben de biletimin ait olduğu Gate 5'e doğru yöneldim. Toumba stadı için de şöyle bir açıklama yardımcı olabilir, Ali Sami Yen'e göre düşünürsek Gate 4 yani tayfanın olduğu tribün yeni açığa tekabül ediyor. Gate 1, 2 ve 3 numaralı; 5 ve 6 maraton, geri kalanlar ise eski açık. Gate 5 ise maraton'un yeni açık tarafında kalıyor, yani yine maraton tribünün tayfaya yakın taraftaydım.
Aris maçına girerken kuyruk diye bir şey yoktu fakat burada bütün tribünlerin girişinde ciddi bir kalabalık ve sıkışıklık vardı, bunun sebebi ise Aris'in aksine burada girişte turnikeler ve arama olmasıydı. Arama yine yalandandı (polisler değil, Uefa görevlileri yapıyor) ama en azından turnike koymuşlar. Tabi Gate 4 için bileti olmayanlar bana Olimpiyat nostaljisi yaşatırcasına yukarı çekilmeye çalışılıyordu.
Paok maçının bileti için de enteresan bir not düşeyim, bileti Paok'un resmi sitesinden aldım ve mailime pdf dosyası olarak geldi. Kırtasiyeye gittim, bastırdım ve onunla girdim. Buraya kadar her şey normal fakat bu bilet sistemiyle karaborsanın kralının dönmesi gerekiyor, çünkü gayet normal gözüken birbirinin aynı yüzlerce bilet basılabilir. Hatta ben ilk bastıklarımı kaybettiğim için gitmeden bir gün evvel ikinciyi bastım. Muhtemelen stada girişte sorun olur çünkü ilk okuduktan sonra aynı barkodlu bileti turnikeler okumaz ama karaborsacıların çok rahat köşe olması gerekir yine de, sonuçta satarken belli değil okunup okunmadığı, bastır bastır sat. Kendine böyle bir kariyer planı çizenler için bu tüyoyu vermiş olalım, Yunanistan'da bu işin önü açık! Turnikeden geçene kadar ciddi ciddi endişem vardı hatta, "yahu bu biletle mi giricez şimdi maça" diye, ama neyse ki bir sıkıntı olmadı.
İtiş kakış faslının sonunda stada girmeyi başardım, bu sefer biletlerde numara var ama kime sorduysam herkes kafana göre oturabilirsin dedi, ben de sağ tarafa doğru (Gate 4'e doğru) biraz ilerleyip tribünü gözlemleye başladım.
Öncelikle görsel olarak biraz Aris'in gerisinde Paok tribünü. Belki siyah-beyaz'ın doğası gereği tribünü renksiz gösterdiği için öyle geldi bilmiyorum ama Aris'teki gibi bir "dolu dolu" görüntü yoktu tribünün önünde, sağında solunda. Tek tük sopalı bayraklar, çeşitli boyutlarda pankartlar yerindeydi yine de. Fakat Aris'in aksine maçtan önce takımların sahaya çıkışı esnasında az da olsa meşale yanmasıyla gönülleri fethetti Gate 4. Özlemişiz meşale görüntüsünü gerçekten. Maç başlarken Gate 4'te dev bayrak açıldı, fakat resmini çekeyim derken bizim de tepemizden aşağı bayrak indi ve resim çekmeyi başaramadım.
Ve gelelim tezahürat olayına. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki tezahürat konusunda dünyada ilk 10'a rahatlıkla girebilecek durumdalar. Maçtan bir saat kadar evvel karşılıklı başlayan tezahüratlar, maça doğru yine "alkış şovu" ve maçın başlamasıyla beraber Aris'e göre çok daha yüksek katılımlı ve hareketli bestelerle takımlarına destek verdiler. Yedikleri gole kadar üst düzey bir perfomans göstermelerine rağmen golden sonra (29. dakikada gol yediler) tempo biraz düştü. Cska'nın sahada sazı eline alması ve Paok'un sahada hiç bir varlık gösterememesiyle ilk yarım saatteki görüntülerinden biraz uzaklaşsalar da, ikinci yarıyla beraber tekrar toparladılar ve boşuna gelmediğimi bana hissettirdiler. Maçın ortalamasında 1500-2000'lik (yani Aris'in en az 6-7 katı) sayıyla bağıran bir tayfası vardı Paok'un. Ataklarda, kornerlerde, vs gaz anlarda bizi de içine alarak sayı stadın üçte birine veya yarısına kadar çıktı. Youtube'da sıkça rastladığımız "ooo paokara", "irthame skaski", vb bestelerinin yanında daha evvel hiç duymadığım tezahüratlar vardı, hepsini bol bol videoya çektim. Skor durumu tersine gelişmiş olsa durum nasıl olurdu gerçekten çok merak ediyorum. 150-200 kadar Cska'lı pek fazla seslerini duyuramadan destek vermeye çalıştılar takımlarına bu arada.
Paok tribünleriyle ilgili gözüme çarpan ilginç bir detay da yaş ortalamasının sürekli 25-30 yaş civarında olmasıydı. Bizdeki gibi 17-18 yaşında bir "çoluk çocuk" tayfasına rastlayamadım, ki zaten bu güzel bir olay. İstanbul deplasmanına gelen tayfa da uzaktan görebildiğimiz kadarıyla aynen bu yaş ortalamasındaydı, ama kemik tayfası bir kenara stadın genelinde de çok fazla genç göremedim. Aris maçında bunun aksine daha genç bir tribün profili vardı.
Maç bittikten sonra (Paok 0-1 kaybetti) skorun umutsuzluğuna rağmen tribünler takımı bağırına bastı (takımı bağrına basma besteleri var). Bu arada rövanş maçı dün oynandı, Paok 1-0 öne geçmesine ve sayısız fırsat kaçırmasına rağmen 80. dakikada yediği golle 1-1 berabere kaldı ve kupadan elendi. İlk maçta sahada Paok diye bir takım yok gibiydi resmen ama özetinden izlediğim kadarıyla deplasmanda tam tersi gerçeklemiş, fakat tur için nefesleri yetmemiş tabiri caizse.
Uzun lafın kısası, Paok tribünlerini beğendim. Hem şehre çok daha hakimler, hem kökenlerinin dayandığı yer olması sebebiyle İstanbul'a ve bizlere gerçekten çok daha sıcak bakıyorlar, hem de gerçekten keyifli ve sağlam bir tribünleri var. Aris'e göre bir değil, iki üç adım öndeler. Üstelik dediğim gibi, sahada neredeyse varlığı yokluğu belli olmayan bir Paok vardı. Keşke skor durumu tersine gelişmiş olsaydı, kısmet değilmiş.
Bu arada son bir not daha, belki Aris nefreti kadar sağlam değildir ama azımsanmayacak boyutta bir Olympiakos düşmanlığı var Paok tribünlerinde. Bestelerin çoğunda "Athina, Pirea" isimleri geçiyor tabi yanında küfürlerin eksik olmadığını tahmin etmek güç değil. Selanik derbisi Paok-Aris maçı kadar Paok-Olympiakos maçının da ilginç olacağını düşünerek, 13 Mart tarihine bir "acaba?" notumuzu düşelim.