17 Nisan 2011 Pazar

Let the 'El Clasico's begin!!!

İş, güç, okul, geleceğe dair adımlar, mutluluklar ve sorunlar derken blogumuzu biraz ihmal ettik. Gelen, gören ve okuyan herkesten kendim ve selim kardeşim adına ufak bir özür... Bu ayrılığı noktalamak içinse, FM oynarken önemli maçlar için "Save & Load" yapan hilekarlar gibi, üst üste 4 kez, 17 günlük El Clasico maratonunun başlamış olmasından daha güzel bir sebep olamaz herhalde...

Kaynak : acetobalsamico.blogspot.com
Bundan yaklaşık 1,5-2 sene evvel 2009'un Mayıs-Haziran'ı gibi iki güzel kardeşimle El Clasico'ya gitmek üzere niyetlendik. Yine 2009'un Kasım'ında oynanan maça girebilmek için neredeyse elimizden gelen herşeyi yaptık. Barcelona'ya gittik de aslında, ama bu şölenin bir perdesini mabet Camp Nou'da izlemek nasip olmadı. Maçı La Rambla'nın arka sokaklarının birinde, İrlanda Pub'ı tarzı bir mekanda bir yanımızda Katalanlar, diğer yanımızda da gurbetçi Türk kardeşlerimizle maçı izleyebildik. Velhasıl, zaten desteklediğimiz ve gönül verdiğimiz Barça'mızın bu her daim en önemli olan maçı kalbimizin bir köşesinde yaradır. Önceleri çok heyecanlı ve gönülden izlediğimiz bu maçlar, o başarısız atağımızdan beri sanki daha da bir anlam kazandı. Artık fikstürler açıklanınca ilk baktığımız Fener-GS derbileri değil de El Clasico'lar oldu.

Neyse, fazla uzatmadan bugünkü maça gelecek olursak; başlarda ve ilk yarının büyük bölümünde maç bir El Clasico'dan çok uzaktı. Zira sadece Mesut-Pepe değişikliğinin bile Jose Mourinho'dan çok "Lucescu soslu Yılmaz Vural" kafasında olduğunu söylemek abes olmaz. Ama Mourinho da böyle bir adam işte, "varsın oynattığım futbol, rakibi oynatmamaya yönelik bir kontra oyunu olsun, ama yeter ki maç benim olsun" mentalitesinde kazanma odaklı bir herif. E bir de kara bulut gibi takip eden bir 5-0 gerçeği var. Tırsmış ister istemez. Ama Barcelona ilk yarı pek de tınlamadı. Yine kütür kütür pasları yapıp, her an Madrid kurgusunda hata kovaladılar. Hele 19.dakikada Messi'nin girdiği pozisyon öncesindeki resital, ağızlarda hoş bir tad bıraktı. Akabinde, 26. dakikada verilmeyen bence "NET" penaltı ise bizim Gümülcüklü Barcelonalılar derneğinde homurdanmalara sebep olmadı desem yalan olur.


Yine de ilk 45 dakikada her iki takımda maça başladıkları düşüncelerini korudular. Barça'da her zamanki muazzam paslı, sabırlı, daima hata ve boşluk arayan oyun; Real'de ise, orta sahada rakibin oyun kurucularına ve Messi'ye yönelik sert baskı ve kazanılacak muhtemel toplarla hızlı ve ani ataklar. Yalnız Guardiola'nın her daim oynattığı ve artık neredeyse mükemmelleşen taktiğinde zerre değişiklik yokken; Mourinho'nun sırf bu maça - ve belki de maçlara - özel hazırladığı ve uyguladığı (tıpkı Inter'deykenki Barcelona maçlarına benzer mantıkta) yeni bir kurguyla sahaya çıkması da bence ilgi çekiciydi. Zira Pep "Real Madrid de gelse Tarragona da gelse bu takım böyle oynar hüleyn" şeklinde bir 'racon' keserken, Jose "ananski, Barça geliyor beyler, dağılın" gibisinde tırsar gibiydi.


Neyse ki ilk yarının sonlarına doğru Real'in biraz daha önde oynama gayreti, Barça'da da Messi ve Villa'nın hafiften canlanma emareleri gösterip markajdan kurtulma çabaları sayesinde maç 5-6 dakika için de olsa heyecanlandı. 42'de Messi'nin - Rıdvan'ın tabiriyle - yoktan var ettiği pozisyon, 45'te Real'in kale önündeki etkili hücumu derken maçın ilk devresi tamamlandı.

İkinci yarı, sanki ilk yarı bitmemiş, oyuna 15 dakika ara verilmemişçesine hızlı başladı. karşılıklı kontra girişimleri ve 48 dakikada C.Ronaldo'nun çok güzel örneklerini defalarca sunduğu 'ölü yaprak vuruşu' frikiği yürekleri bir süre ağızda tuttu. Hatta "yüreğimiz ağzımıza gele gele, ağzımızda yer kalmadı" adeta (Ertem Şener ağzın doluyken konuşma). Derken 51. dakikada Busquets kendinden beklenmeyecek kadar güzel bir pasla Villa'ya "ya at, ya da penaltı yaptır" dedi gibi duydum ama emin değilim. Villa da iyi çocuk tabii "ne demek Sergio, ortaya bir kırmızı kart da yaptırayım mı istersen" demiş, maç sonunda aradı söyledi. Hülasa, Albiol eski takım arkadaşı tarafından duşa erken yollanırken, Messi de "Dünya üzerinde dalga geçmedik kaleci komayacağım" projesine Casillas'ı da ekledi kalenin ta göbeğine vurduğu penaltısıyla ve ligdeki 30, bu sezonki 49'uncu golünü attı cici çocuk. Mourinho'nun takımlaraına gol atamama durumu da ortadan kalkmış oldu. Fakat golden sonra kafasını gösterip gösterip ne demek istedi onu bilemiyorum. "Buna kafa derler" de olabilir, "kafam girsin" de olabilir, meçhul.


Golün sonrasında maçın ritmi yine ilk yarıdaki düzeye indi. Barça yine top çevirip rakibi yoklamaya başlarken, Real artık 10 kişi  kalmanın da etkisiyle hem orta alandaki baskısını, hem de topu ileri taşımada ve kontralarda düzgün organizasyonlar yapma etkinliğini kaybetti. Pepe'nin geri çekilmesiyle Messi ve orta alan oyuncularının etkisini arttırdığı bu kısımda Xavi'nin 62'de direkten dışarı giden şutu gol olsa zaten Mourinho yerine oturur, daha da kalkmazdı herhalde. Bunu gören Jose de durur mu hiç, yapıştırdı değişiklikleri ve Kasap Pepe'yi yine Barça orta sahasının üstüne saldı ki orta sahada kaybettiği üstünlüğü biraz daha tekrar geri alabilsin. Buna ek olarak da defans hattını da öne çekerek biraz risk de aldı takımı ileri doğru ivmelendirmek için ancak bu bölümde oyun tamamen Barcelona'nın kontrolünde ve istediği şekilde ilerledi.


Derken, Mesut'un oyuna ısınması, Pepe'nin yeniden Real orta sahasına direnç kazandırması ve Adebayor'un Barça defansını daha geriye iterek hem Mesut'a hem de C.Ronaldo'ya alan yaratması Real'i canlandırdı ve peş peşe ataklar yapmalarına olanak tanıdı ki Real tüm bunların neticesinde 82. dakikada bir penaltı kazandı ve C.Ronaldo'nun kıymetli ayakları tarafından gole çevrildi. Golden sonra da yaptığı kartal pençesiyle seneye Beşiktaş'a gelebileceğine dair bir sinyal çaktı.


Bu gol hem Barnebeu'yu, hem de Real Madrid'i canlandırdı ve maçı büyük süprizlere ve heyecana gebe bir son 10 dakikaya taşıdı. Nitekim, pozisyonlarıyla, kavgalarıyla gerçek anlamda başlı başına bir derbi oldu bu son 10 dakika. Yine de çabalar sonuçsuz kaldı ve maç 1-1 noktalandı.

Maçın ardından özetlersek:

- Mourinho takımı bu 16 günlük 4'lü El Clasico paketine hem fiziksel, hem taktiksel, hem de mental açıdan çok özel ve farklı bir şekilde hazırlamış. Bu kritik döneme artık pek de iddialarının kalmadığı La Liga maçıyla başlamaları da tüm bu çalışmaların sonuçlarını gözleyebilmek adına önemli bir test oldu. Görüldü ki, önümüzdeki 15 gün çok heyecanlı ve zevkli 3 maç daha bizi bekliyor.


- Ayrıca bu Jose, belki itin, belki artistin önde gideni, bayrak sallayanı falan ama taktiksel açıdan hakikaten çok üst düzey bir hoca. Ha sevmem etmem ayrı, ama kesinlikle takdir edilmesi gerek. Orta sahadaki Pepe ısrarı, 10 kişi kaldıktan sonra aldığı riskler ve yaptığı değişikliklerle takıma hissettirdikleri ve ne olursa olsun kazanmak için oynaması... Her şeyiyle bu maçla başlayan seriye odaklandığı ortada. Özellikle Şampiyonlar Ligi maçları için çok heyecanlanıyorum. Kral Kupası Finali de İspanya'daki ilk kupasını alabilmesi açısından ayrı bir merak ve heyecan.

- Real Madrid, 5-0'ın rövanşı gibi görülen bu maçta aldığı beraberlikle hem rahatladı, hem de taraftarı rahatlattı sanki. Kalan 3 maçta bu psikiolojik sıkıntıdan arınmış olacaklardır. Barcelona ise puan farkını korumuş olmanın huzuruyla kalan maçlara motive olmaya başlayabilir.

- Bu maçta Pepe'ye tanınan tolerans Şampiyonlar Ligi seviyesinde de olur mu şüpheliyim. Keza bu akşam Pepe rahat 4 sarı kart görürdü ki hiç bir tane bile görmedi.

Allahım niyet ettim, niyet eyledim bu maçımı kart görmeden bitirmeye. Amin.
- Bu bağlamda hakemi de beğenmediğimi belirteyim. Atlatığı penaltı, kritik fauller ve kartlarla maçın sonucuna direk etki etti. Olsun bu skor da bize yeter, daha fazla yüklenmeyeyim hakeme...

- Pedro, Barcelona kadrosunun bence en zayıf halkası. Altyapıdan yetişmemiş olsa değil bu takımda oynamak, transfer bile edilmeyeceğini düşünüyorum. Ha kesinlikle farklı meziyetleri var, özellikle gol bölgesinde falan zaman zaman etkili. Ama bu gece yine gördük ki yerleşik savunmalar karşı yapılan ısrarlı ve sabırlı hazırlık paslarında çok top eziyor. Afellay'ın bir an evvel yetişip o mevkiyi ele geçirmesini diliyorum.

- Her ne kadar Afellay'ı çok sevsem de, Barça'nın hücum bölgesinde kadro derinliğinin olmadığı da bir gerçek. Evet çok ciddi bir sakatlık krizi yaşanmadıkça, sahaya kaliteli ve etkili onbirler çıkarabilir Pep belki. Ama kulübede oturanların, asların eksikliğini hissettirmeden o pozisyonu ikame edebilmesi çok olası değil. Bu bölgeye bir operasyon çok güzel olur, pek de güzel iyi olur.

- Ve son olarak Mesut. Yine girdi, maçın kaderini değiştirdi ve Madrid taraftarının Kaka'nın nerelerde olduğunu neden umursamadığını bir kez daha gösterdi. Helal olsun Mesut, helal olsun Fatih Terim.


1 gitti, kaldı 3. Yalnız yazmayı da özlemişim ha.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder