17 Mayıs 2011 Salı

Ustalar Şehri

Geçtiğimiz Pazar günü, askerliğini yapan ve aynı zamanda da doğumgünü olan bir arkadaşımızı ziyaret için günübirlik bir Edirne yolculuğu yaptık ufak bir arkadaş grubuyla. Tabii bu gezimizde meşhur Edirne Tava Ciğerinin de önemli bir rolü vardı, Selimiye Camii ile beraber. Sabah erken saatlerde başlayıp aşağı yukarı 2,5-3 saat süren rahat bir araba yolculuğuyla önce askerimizi almak için Uzunköprü'ye gittik. Bu arada Uzunköprü hakikaten de uzun bir köprü. Hatta yaklaşık 1,3 km uzunluğuyla dünyanın en uzun taş köprüsü ünvanını taşıyor. Sağında solunda çeltik tarlaları ile Ergene Nehri'ni geçen gerçekten de güzel bir yapı.



Akabinde yarım saatlik kısa bir yol daha teperek Edirne merkezine vardık. İlk hedefimiz tabii ki de ciğerdi. Askerimizin bilgileri ışığında şehrin belki de en meşhur ciğercisi Niyazi Usta'ya girdik ki zaten kapıda ciğerlerin kızardığı yağın hafif ve davetkâr kokusu karşıladı bizi.



Tam kıvamında kızarmış çıtır çıtır ciğer, yanında bol sarımsaklı, zeytinyağlı ve koyu kıvamlı cacık, güneşte kurutulmuş sürprizli (bazıları hiç acı değilken, bazıları hatta çoğu ciğer kopartıyor) kırmızı biberler, tazecik kıpkırmızı domatesler ve kütür kütür soğanlar... Tam bir damak şöleni. Cacığı her daim koyu kıvamlı severim ama daha evvel bu kadar sarımsaklı denememiştim ve çok yakıştığını söyleyebilirim. Kırmızı biberleri ise ayrıca anlatmak lazım. Edirne'nin Karaağaç bölgesinin mahsulü olan ve güneşte kurutulan bu biberler o kadar acı ki yerel adı "Karaacı". Evlat acısı da deseler olurmuş aslında, o derece, fakat acıyı sevene ilaç gibi geliyor. Kurutulduktan sonra bir de yağda kızartılıp çıtır çıtır edilen biberler ciğere de pek güzel yoldaşlık ediyor. Soğan ve domateslerin tazeliği de hem şaşırtıcı hem de keyif verici, elma yiyor gibi oluyor yani o derece. Ciğeri ise mevcut kelime dağarcığım ile anlatmam mümkün değil gerçekten. Kızarkadaşım ki, ciğerin kokusuna dahi tahammülü yoktur, yiyebildi bir miktar. "Ciğer sevmem" diyen bir diğerinin 1,5 porsiyon yemesinden bahsetmiyorum bile. Porsiyonlar da bildiğimiz İstanbul porsiyonlarının rahat 1,5 katı vardır. Demem o ki fırsatınız varsa, muhakkak gidip yiyin. Hem lezzetli, hem de adam gibi doyuran mükemmel bir tecrübe oldu benim için. İstanbul'da yediğimiz tava -ya da yaprak- ciğerlere boşuna para vermişiz bu zamana dek.


Bu lezzet şaheserinden dört köşe olmuş vaziyette, şehirdeki bir başka şahesere doğru yola koyulduk. Çok bilindik bir ifadeyle Mimar Sinan'ın "ustalık eserim" dediği yapı gerçekten de çok haşmetli ve büyüleyici. Estetiği ve mimarisinin çarpıcılığına bir anda kapılıveriyosunuz. Dış yüzeyde, avluda ve camii içindeki bezemeleri, kapıları, pencereleri, mahfilleri, miharbı ve minberi ayrı ayrı sanat eserleri sanki. Öte yandan inşaat mühendisi olarak başka bir gözle, yani teknik açıdan bakıldığında etkileyiciliği daha da artıyor. Minarelerin ve kubbenin yüksekliği ve ihtişamı, o koca kubbeyi taşıyan devasa kolonlar ile kolonlar arasındaki geniş açıklıklar gerçekten de çok çarpıcı. Selimiye Camii'ni böyle bir paragrafla anlatmak pek de mümkün olmayacak herhalde, ayrı bir yazı ile bu büyük dahîye saygımızı göstermek gerek.


Tüm bu gezimiz boyunca, güzel sohbetlerimizin yanında, asker olan arkadaşımız, askerlikten, çilelerinden, sorunlarından ve tüm bunlar neticesinden kafayı çizen, kendine ve çevresine zarar veren, hatta intihar eden bireylerden de bahsetti. Kendisi de zaten anti-militarist olan, tüm olaylara bambaşka, insancıl ve düşünsel bir çerçeveden bakabilen bu dostumuzun söylediklerinin de etkisiyle son günlerde kafamı kurcalayan vicdanî ret mevzusunu bir kez daha düşünme fırsatım oldu. Ayrıca geziyi yaptığımız 15 Mayıs "Dünya Vicdanî Ret" günüydü, bu vesileyle de "kendi kararını vermek ve seçimini yapmak istediği için kendi devletince yargılanan" tüm vicdanî retcilere de bir selam vermiş olalım.

Toparlayacak olursak, büyük dahi, ustaların ustası Koca Mimar Sinan, onun ustalık eseri Selimiye ve kendi alanında bir üstad Ciğerci Cengiz Usta'nın katkılarıyla şenlenen bu güzel günü, ustalar şehri Edirne turumuzu tamamladık. Böyle kısa gezilerle insanın ruhunu besleyip canlandırmasının ne kadar önemli olduğunu da görmüş oldum bir kez daha ve gerçekten de çok iyi geldi. Tekrarlayalım, fırsatı olan herkesin muhakkak gidip görmesi ve tatması gereken güzellikler barındıran bir şehir Edirne. Herkese tavsiye olunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder