8 Ocak 2011 Cumartesi

120M - 1/6

Kazım’ın transferini müteakip bugünlerde, son 10 yılda 120M ile Kadıköy-Mecidiyeköy hattı seyahatini kimler yapmış, kim direk gitmiş, kim bir yerlere daha uğramış da öyle gelmiş, neler olmuş, ne yapmışlar, şimdi nerelerdeler, 6 yazılık bu mini seri ile bir hatırlayalım.

STJEPAN TOMAS

2003-04 sezonun başlamasına az bir zaman kala İtalya Serie B ekiplerinden Como’dan (edit: 1.000.000€ bedelle) kiralandığında neredeyse kimse adını bile bilmiyordu. Bilenler de muhtemelen 2002 Dünya Kupası’nda Hırvatistan formasıyla oynadığı grup maçlarından biliyorlardı. Zira İtalya kariyeri öyle çok da adını duyurmaya yetecek düzeyde değildi. Hatta bundan dolaylı daha Fener’e gelmeden gitsin diyenler bile vardı.

Gel gelelim, Fenerbahçe formasıyla bir haftada çıktığı Gaziantep ve Olimpiyat Stadı’nda 2-2 biten (Prates, şut, Hakan Şükür, surat, gol) Galatasaray maçlarında iyi performanslar sergileyerek gözümüze girmiş ve ülkede de adını duyurmuştu. Defansta kontrollü, dengeli, güvenli ve kaliteli oyunu ile tekniği çok kuvvetli olmasa da her maç kesici rolünü çok iyi yerine getiriyor ve taraftara da güven veriyordu. Gerek Servet, gerek de Fabio Luciano adlı insan irisi arkadaşlarla iyi bir uyum yakalamıştı. İyi oyununa rağmen sergilediği mütevazı tavırları da tribünlerin gönlüne yerleşmesini sağladı. O sezon kazanılan şampiyonlukta da van Hooijdonk’tan sonra en çok katkı sağlayan yabancı oyuncuydu.

Derken, oyundan alındığı bir maçta (edit: selim hatırlattı, Adanaspor maçı) kenara gelip formasını yere atması ve bunu takiben medyanın gazlaması, kulübün kodamanlarının da formaya saygısızlık söylemleri ile yabancı kontenjanı birleşince bileti kesildi ve sözleşmesi uzatılmayıp bonservisi Como’dan alınmadı, üstelik “sezon sonunda kulübümden ayrılsam da Türkiye’de kalmak istiyorum” demeçlerine rağmen. 1 sezonda oynadığı 27 maçla ve nerdeyse hiç düşmeyen performansıyla Fenerbahçe’den ayrıldı.

Tüm bu gelişmelerin ardından, savunmasında kariyerinin sonuna yaklaşan ve artık tamamen iman gücüyle oynayan Bülent Korkmaz ve Rigobert Song’tan başka pek de kaliteli alternatifi bulunmayan Galatasaray, ülkeye uyum sağlamış ve performansı lig ortalamasının çok üzerinde olan bu adamı kaçırmadı.

En başta Fenerbahçe’den transfer edildiği için çatlak sesler çıksa ve kafalarda soru işaretleri olsa da, performansıyla tüm bunları yok etti. Özellikle Song’la yakaladıkları uyum bir yandan Galatasaray taraftarını coştururken, bir yandan da Fener taraftarının yüreğini buruyordu.

Galatasaray’da üç sezonda 98’i lig olmak üzere toplamda 120 maçta saha da yer aldı. 2005’teki Türkiye Kupası ve 2005-06 sezonundaki şampiyonluklarda önemli rol oynadı. Sezon sonunda Hasan Kabze ile beraber Rubin Kazan’a transfer oldu.

1 sezonluk Rusya macerası ardından tekrar ligimize dönüp Antep’te dört maç oynayıp devre arasında takımdan ayrıldı ve 2009-10 sezonunu boş geçirip bu sezon başında Bucaspor ile anlaştı. Ama orada da tutunamayıp 1 maç oynadı ve 25 Kasım günü yaptığı açıklamayla profesyonel futbol yaşantısına nokta koydu. Bu sürede Hırvatistan milli takımıyla da 49 milli maça (bunların 23’ü Türkiye’de oynadığı süre boyunca) çıktı.

Mükemmel zamanlamasıyla yaptığı kayarak müdahaleleri ve sonrasında üstü başı dağılmış, şortu toplanmış halde yürüyerek yerine dönüşü ve Galatasaray’la kazandığı şampiyonluk sonrası statta donuyla kalarak attığı tur hala akıllardadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder