25 Ocak 2011 Salı

Allah Rahmet Eylesin

İtalyan futbolu bugünlerde pek de güzel günler geçirmiyor.

Almanya, Fransa ve hatta Hollanda liglerinin gitgide artan seyirci ortalamaları ve sahadaki oyunun kalitesi Serie A'yı geride bırakmak üzere. Özellikle Alman futbolu, Dünya Kupası projesini başarıyla tamamladı. İyileştirilen, yenilenen ve yeni yapılan statlar, seyir zevkini arttırdığı gibi, geniş kitleleri de maçlara çekiyor artık. Kulüpler de artan gelirlerini iyi yatırımlarla sportif başarılara çevirmeyi başarıyorlar. Bayern Münih'in hegemonyasının yıkılmasının da, ligde artan çekişme, rekabet ve dengelenen güçlerin de arkasında yatan etken bu. Alman futbolu ile ilgili fikirlerimizi bir başka yazıda genişçe yazarız.

Her sezon sonunda bir büyük yıldızını İspanya'ya yollayan (Zidane, Ronaldo, İbrahimovic, Kaka) ve yerine yenilerini koyamayan "Lega Calcio", yerli oyuncu kalitesi ve kapasitesi bakımından da tartışılır halde. Potansiyeli yüksek İtalyan oyuncular bir türlü beklenen patlamayı gerçekleştiremiyorlar. Ayrıca herhangi bir ülke futbolunun başarısında belirleyici bir etmen olmasa da iyi kötü bir gösterge olan lejyoner sayısında da İtalyanlar çok geride. Futbol gelişimi sadece geçtiğimiz 10 yıllık bir tarihe sahip Japonya ve G.Kore'de bile bu sayı daha fazla. Öte yandan yurt dışına açılan İtalyan oyuncular da ya büyük liglere atlama yapamıyor, yapsalar da bir Fatih Akyel, bir Arif Erdem, bir Hakan Şükür misali ya aynı sezon ya da müteakip sezonda analarının ligine geri dönüyorlar.

Huzur da yok bu sezon çizmede. Sezonun ilk yarısının sonlarına doğru Oyuncular Birliği ve Federasyon arasında sözleşme yenileme görüşmelerinde patlak veren grev krizi ile 11-12 Aralık haftasında oynanacak maçların oynanması tehlikeye girmişti. Neyse ki olay sonradan çözüldü ve 16. hafta maçları eksiksiz oynandı. Ama sorunlar halen daha tam çözülebilmiş değil.

Asıl bahsetmek istediğimse başka bir nokta. Biz de tartışılan ve gündemdeki yerini koruyan "Sporda Şiddet Yasası" İtalya'da da şu sıralar tekrardan hararetli bir biçimde irdeleniyor. Özellikle maç saatleri ile ilgili getirilen düzenlemeler ve yayıncı kuruluşun da "Futbol keyfini tüm hafta sonuna yaymak" kisvesi altında reklam gelirlerini arttırmak amacıyla bu düzenlemeleri desteklemesiyle maçlar çok erken saatlerde oynanmaya başladı. Her hafta sonu günde 4 farklı seans halinde, (TSİ) 13.30, 16.30, 19.00 ve 21.45 saatlerine dağıtılıyor maçlar. Cumartesi ve Pazartesi günleri 4 dilimin hepsinde de maç oynanmasa da Pazar günlerini boş geçmiyor İtalyan Federasyonu. Zaten asıl tartışmayı yaratan da Pazar günleri erken oynanan maçlar ve futbolla yatıp kalkan İtalyan halkının her kesimi de bu tartışmaya dahil olmuş durumda.

Pazar günleri maçların oynanıyor olmasına zaten ezelden beri karşı olan Vatikan, 12.30'daki maçlar yüzünden küplere binmiş vaziyette. Vatikan'dan bir yetkili, Monsenyör (çok güzel ünvan be) Carlo Mazza, kilise adına bir açıklama yapmış. Demiş ki: "Bunu çok zararlı bir gelişme olarak görüyorum. İnsanları, ailece toplanıp, öğle yemeği (brunch demek istemiş herhalde) yedikleri saatlerde televizyonların başına oturtmak ve statlara yollamak, hayatın üzerine bir 'saha istilası' gibi. Aile zamanı çok önemli bir müessesedir ve bunu başka etkinliklere değişemeyiz." Adam haklı beyler.

Öte yandan maçların bu şekilde dağıtılması, karşılaşmaları evinden izleyen yerli ve bizim gibi yabancı taraftarlar için her maçı izleyebilme şansı doğursa da, takımlarında stattan destek verenler durumdan şikayetçi. Zira İtalyan saatiyle 12.30'daki bir maçı izlemek için İtalyan zaman birimiyle sabahın körü tabir edilen, hakikaten de Pazar sabahı için erken sayılabilecek bir saatte, aşağı yukarı 09.00'da kalkmaları gerekiyor. Ayrıca günün ta göbeğinde oynanan maçın, evde de, statta da izlense, günü öldürdüğünü, bir pazar eğlencesi olmaktan çok çileye dönüştüğünü söylüyorlar. Böyle giderse, zaten doluluk oranları pek iç açıcı olmayan statların, daha az taraftar çekeceği düşünülüyor. Belki de bu yolla şiddeti azaltmayı düşünüyorlardır.

12.30'da maçların oynanmasının önüne geçmek için dava açan İtalyanlar bile var. Zira statlardan takımlarına destek olan taraftarlar bu işin İtalyan futbolunun sonunu getireceğine inanıyorlar. İtalyan Spor Bakanı ise bu düzenlemelerin şiddeti gözle görülür derecede azalttığını iddia ediyor. Ama çoklarına göre bu düzende ısrar etmek, Serie A'nın mezarını kazıyor. Ligin 19. haftasında Sampordia'nın taraftar grubu Ultras Tito, kendi evleri Luigi Ferraris Stadı'nda (ne güzel şehir stadıdır ya) oynadıkları ve 2-1 kazandıkları Roma maçı öncesinde İtalyan futboluna sembolik bir cenaze töreni düzenledi.

Kuzey tribününde (Gradinata Nord) taraftarlar tabutun içinde Ligi taşıyorlar.

Saat 12.30, hoşçakal İtalyan Futbolu... Huzur içinde yat.

Yıl 2011. İtalyan futbolu uzun süre can çekiştikten sonra öldü. Sevenlerine duyurulur.

Taraftarlar protestolarını çok güzel abartı katarak ifade etmişler. İtalyan futbolu belki henüz ölmedi ama geleceği de pek parlak görünmüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder