24 Ocak 2011 Pazartesi

Aslantepe'de ilk gol, ilk galibiyet

Dün enteresan bir gündü, "tepkinin kralı olur kıyamet gibi mevzular kopar acaba gitmesem mi", "yok be esas böyle gün kaçar mı" düşüncüleri arasında gittim maça. Bir iki pankartın dışında geçen hafta yaşananlar çerçevesinde hiç bir şey olmadı. Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi ona da karar veremedim. Geçen haftaki atarlı giderli ve tepkili Galatasaray taraftarının yerine geçen hafta olup biten her şeyi unutmuş tabiri caizse biraz süt dökmüş kedi profilinde bir taraftar vardı. Bir yandan geçen haftaki ruh hali devam etsin, devrim ateşleri yansın yönetimler devrilsin diye içten içe geçirirken kimsenin emniyetle ilgili bir sıkıntı yaşamasını da istemediğim için belki böylesi daha hayırlısı olur diyerek kendimi avuttum.

Sahada beklediğimden güzel bir maç ve daha iyi bir Galatasaray vardı. Özellikle Yekta gerçekten uzun yıllar bu takımda çok güzel işler yapabilecek bir futbolcu. Top Yekta'ya her geldiği zaman, Arda'nın Mlada Boleslav maçında bizlere yaşattığı heyecanı yaşadım kendi kendime. Maça gelirken metroda karşılaştığım bir abimiz, Yekta'nın İzmir'li çok düzgün bir ailenin çocuğu olduğunu, ve zamanında bizimle Kadıköy deplasmanına bile gelecek kadar sağlam Galatasaray'lı olduğunu söyledi. Sevdik seni Yekta, utandırma bizi. Stancu da fena değil gibi, ama 30 dakikadan pek bir şeyler anlayamadık. Culio yetenekli bir futbolcuya benziyor ama henüz oynadığı maçlarda sahaya pek bir şey katamadı, yine de sabredilirse fayda alacağız gibi.

Seksi çocuk Kazım üç haftadır iyi top oynuyor, bana Fener'e ilk geldiği zamanı hatırlattı. Tabi burada 3 hafta evvel tükürdüklerimizi yalayacak değiliz, açık söyleyeyim ilk golü Kazım atacak diye ödüm koptu (daha kötüsü oldu). Zaten benim Kazım'la ilgili sıkıntım kötü topçu olmasıyla alakalı bir şey değildi, kaldı ki bu performansının da canı ilk sıkıldığı ana kadar süreceğini sonra 4-5 ay yine kafasına göre takılacağına adım gibi eminim.

Gelelim Servet meselesine. Seni asla affetmeyeceğim Servet, istersen her maç rövaşata golü at, istersen her maç 15 km koş, her maç 10 tane çizgiden top çıkar. Benim ve benim gibi düşünenler için sen bir bok parçası bile olamazsın. Gözümüzün içine baka baka maç sattın, formayı sattın, bir de üstüne çıkıp "bana güvenilmeyen yerde başarılı olamam" diyerek bunu üstü kapalı olarak itiraf ettin. Türk insanı balık hafızalıdır, Ankaragücü maçının üzerinden 3 ay bile geçmedi ama insanarı %95'i bu olayı unuttu. Ama biz senin ne mal olduğunu biliyoruz, merak etme. Seni görünce midem bulanıyor, ama hilkat garibesine benzediğin için değil, düşün artık o derece. Her şey bir yana bu ileri çıkma sevdası yüzünden 3-5 gol attıysan elli tane gol yenmesine sebep olduğun geldiğin günden beri. Sivas'lı eleman kafayı direğe çakmasa görecektim 3 ay evvel yaptıklarını unutup "Serveeet Serveeeeet" diye bağıranları. İçime oturdu hakikaten bu stadda ilk golü Servet'in atması (Sami Yen'de kapanışı da kelepçe boy Kazım yapmıştı, ikiliye bak kabus gibi).

Uzun lafın kısası dün ilk yarıdaki maçlarının %95inden daha iyi bir Galatasaray vardı sahada, ama yine de içimize sinmiyor o formayı giyen bazı isimler sahada dolaştıkça. Onlar kaldığı sürece nasıl düzecelek bu his bilmiyorum gerçekten.

*Maçın bizim adımıza unutulmaz anı ise 85-86. dakikalarda Sivas'lı topçunun şutunun önce alttaki birine, ondan sekip de bize gelmesi oldu. Ufak çaplı bir kapışmadan topu sıkıca kavrayan Selçuk galip geldi, tabi ki topu geri vermedik. Hatta 15-20 saniyelik bir görüntü bile vermişiz Lig TV'ye. Yıllardır maçta top bana gelse de topu alıp saklasam hayaliyle maç izlerim, ilk defa bu kadar yaklaştım ama olmadı! Gerçi Beckham penaltısını direk bana atmıştı, başka bir deyişle Beckham'dan sonra topa ilk dokunan bendim ama o karambolde top tekrar alt tribüne bile uçmuş olabilir zira topa uzanayım derken ayaklarımın 20 santim falan yerden kesildiğini hatırlıyorum. Her neyse, yerimiz bu tip top kapmalara çok müsait ve elbet bir gün bunu başaracağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder