Ali Sami Yen'de son maçın oynandığı bugünlerde yaşanan duygusal ortamdan dolayı stad yıkıldıktan sonra yerine ne yapılacağı pek konuşulmasa da, yakın gelecekte bu konuya da yoğunlaşılacaktır diye düşünüyorum.
Hatırlanacağı gibi, stadın arazisi geçtiğimiz Nisan ayında yapılan ihalede 416 milyon 250 bin lira bedelle Aşçıoğlu-Nurol ortaklığı tarafından satın alınmış, ihalenin ardından bu satışın pek de "temiz" olmadığı, fiyatın düşük olduğu gibi çeşitli tartışmalar da yaşanmıştı. Akabinde de stadın yıkılmasının ardından yapılacak proje üzerine çeşitli fikirler ortaya atılmış, park, otel, konut, iş merkezi ve en çok da bunların karması büyük bir proje (şu an inşaatı devam eden Zorlu Center gibi) yapılması fikri üzerinde durulmuştu.
Stadın hemen yanındaki Likör Fabrikası arazisinin de sahibi olan Aşçıoğlu İnşaat, "İstanbul'da eşi olmayan, bölgenin yüzük taşı denebilecek araziye, şehre ve bölgeye yakışır ihtiyaca cevap verecek bir proje hatta bir eser" inşaa etmeyi planladıklarını söylemekle yetindi sadece ve proje içeriği hakkında daha fazla bilgi vermedi. Dolayısıyla bu tarihi kıymeti olan stadın yerine ne yapılacağı şu an için meçhul.
Tüm bu bilgilerden sonra, benzer bir taşınmayı gerçekleştiren Arsenal'in Emirates'ten önceki yuvası Highbury Stadı'nı terketmesinin ardından gerçekleştirilen projeden bahsetmek istiyorum.

2000 yılında Arsenal kulübü Higbury'yi bırakıp, yeni bir stad inşa edeceklerini duyurmuştu. 1913 yılı Eylül'ünde açılan, 1930'larda dönemin popüler sanat ve mimarî akımı Art Deco etkisinde Doğu ve Batı tribünleri yenilenen, II. Dünya savaşı'nda bombalanan ve 1954'e kadar kullanılamaz halde kalan başlı başına tarihî eser niteliğinde olan bu stadı terketme kararını almak muhtemeldir ki kolay olmamıştı. Ancak 80'ler ve 90'ların başında 57.000 (önemli maçlarda 60.000'e çıkan) seyirci alabilen stadın kapasitesi, Hillsborough Faciası ardından yayınlanan Taylor raporuna göre yeniden düzenlendiğinde 38.419'a düşmüştü. Bu sayı Avrupa'da Arsenal düzeyinde yer alan ve mücadele eden kulüpler arasında en düşük kapasitelerden biriydi. Bunun yanı sıra, bir endüstri olarak gelişen futbol sektörü(!)nde bilet ve maç günü gelirlerinin önemi artmaktaydı. Bu gelirlerinin düşük olması Arsenal kulübünü önemli oranda etkilemekteydi. Öyle ki, bu dezavantajı ortadan kaldırmak adına 1998-99 ve 1999-00 sezonlarındaki Şampiyonlar Ligi maçlarını o dönemde 82.000 kapasiteli olan Wembley Stadı'nda 70.000'in üzerinde seyirciye oynadılar. Bu maçlardan elde edilen gelirler ve kulübün bu yoldan elde edebileceği gelirlere olan ihtiyacı dolayısıyla daha büyük bir stada sahip olunması fikri benimsendi. Mevcut Highbury Stadı büyütülemiyordu. Zira, 3 tarafından yerleşim birimleri, 1 tarafından ise yollar ile çevrilmişti. Ayrıca Doğu ve Batı tribünleri koruma altındaki yapılar arasındaydı ve yerel halk da yıkılmasına karşı çıkıyordu.

Tüm bunlar ışığında 2000 yılında Highbury'ye yaklaşık 500 metre uzaklıkta yer alacak, 60.355 seyirci kapasiteli, Ashburton Grove adlı yeni stad projelerini duyurdular. Şubat 2004'te yeni yapının inşaatına başlandı ve artan maliyetler dolayısıyla stad ismi için sponsora arayışına girildi ve aynı yılın Kasım ayında Britanya tarihinin en büyük sponsorluk anlaşmalarından biri ile (stad açılışından itibaren 15 aylık dönem için 100 milyon sterlin) isim hakkı Emirates'e satıldı. (Bu noktaya kadar yaşananların Galatasaray'ın durumu ile çok benzeştiğini düşünüyorum.) Neticede "The Emirates" resmî olarak 26 Ekim 2006'da açıldı ve Arsenal kulübü bu harika stadda maçlarını oynamaya devam ediyor.

Gelelim Highbury'ye. Hem 93 yıllık evinizin ruhunu kaybetmeyecek, hem buradan milyonlarca pound gelir sağlayacak, hem taraftarları stadın yıkılışına şahit olmaktan kurtaracak, hem de stadı aslında yıkacaksınız. Tüm bunlara ek olarak da "ulan yemin ediyorum burası benim evim gibi ya, keşke hep burada yaşasam, burada kalsam" diyen fanatiklerin hayalini gerçleştireceksiniz. İşte Highbury Square'de tüm bunları gerçekleştirmiş Arsenal Kulübü.



Şimdi kendimizi şanslı bir Arsenal taraftarı olarak hayal edelim. Maç günü yatağınızdan kalkıyorsunuz, evinizde, takımınızın eski stadındasınız. Kalkıp kahvaltı ediyor, evde vakit geçiriyor ve bir kaç saat sonraki maç için hazırlanmaya başlıyorsunuz. Maç saatine yakın evden, yani staddan çıkıp, stada, takımınızın maçına, 500 metre öteye, yürüyerek gidiyorsunuz. Hakikaten bir rüya. (Proje ile ilgili daha detaylı bilgi için buradan buyrun.)

Toparlayacak olursak, Ali Sami Yen arazisinin ne şekilde değerlendirileceğini bilmesek de, geliştirilecek projenin taraftar duygu ve isteklerinden bağımsız olacağını, ortaya çıkacak yapının da Galatasaray ile çok da alakalı olmayacağını düşünüyorum. Londra'daki gibi örnekleri görünce insan "bizim kulüpler nasıl yönetiliyor" diye düşünüyor tekrardan. Umarım ben yanılırım da zaten yüreği buruk, kalbi kırık Galatasaray taraftarının gönlünü alacak ve içine sinecek bir proje geliştirilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder