15 Ocak 2011 Cumartesi

"Türk Telekom Arena"

"Sami Yen yıkılacak yerine yenisi yapılacak", "maketi hazır ama finansmanda sorun var", "projesi çizildi ama bilmemne oldu", "stadın altı uçurummuş çok sakatmış" derken şaka maka stad bitti. Hayırlısı olsun diyerek yazıya başlayalım.

Ben futbola biraz daha gelenekçi bakıyorum. Günümüz futbolu, endüstriyel futbol canavarı tarafından lime lime edilirken futbolun o eski saf, naif, amatör ve romantik günlerine ait detaylar beni çok mutlu ediyor. Ne yazıkki bu detayların günden güne erimesine seyirci kalmaktan öteye gidemiyoruz.

St. Pauli 2007 yılına kadar artık sadece TRT 3 nostalji kuşağında görebildiğimiz eski tip elle değiştirilen skorbordlardan kullanıyordu, 2007 yılında yeni güney tribünü inşaatıyla eski skorbord yerini dijital bir ekrana bıraktı. 111 yıllık Barcelona (her ne kadar formasındaki Nike amblemi diğer takımlarınkine göre daha büyük olması sayesinde 20-25 milyon dolarlık bir yıllık gelir elde etse de) bu yıl 30 milyon dolarlık Qatar Foundation teklifine hayır diyemedi ve tarihinde ilk kez para karşılığında formasına reklam alacak (Unicef'i saymıyorum tabi ki). Kırk yıllık Highbury'i yıktılar, Emirates'i diktiler. Keza Olimpiyat'tan Ali Sami Yen'e döndüğümüz sene kapalıda kırmızı koltukların arasında sarı koltuklarla yazılan "avea" yazısı midemi bulandırmıştı, ama önümüzdeki 10 yıllık süreç boyunca stadımızın isminin Türk Telekom Arena olacak olması neredeyse normal geliyor. Fiyapı İnönü Stadyumu, Pegasus tribünü, Telsim tribünü, Migros tribünü, Türk Telekom Arena, vs vs.. bu liste uzayıp gider. 175 TL'lik "özel" formamızı burada unutmak olmaz tabi ki. Endüstriyel futbol dev bir ahtapot gibi bütün kollarıyla etrafımızı sarmış durumda. Öyle sımsıkı sarıyor ki kollarını bazen nefes alamıyorum.

Evet günümüz dünyasında rekabet etmek için şöyle gelirler olması lazım, böyle paralar kazanmamız lazım. Şöyle kombine satacağız, reklam gelirinden böyle para kazanacağız, falan filan. Peki her şey para mı? Veya para olunca her şey bir anda sihirli değnek değmiş gibi düzeliyor mu? Bilhassa yönetiminizde o paranın büyük kısmını saçma sapan transferlerle çarçur edecek, geri kalanını da çok büyük ihtimalle cebine indirecek bir Adnan Sezgin varken, yılda 5 milyon Euro veya 10 milyon Euro daha fazla kazanmak acaba gözüktüğü kadar bu klübe katkı sağlayabilir veya klübü rahatlatabilir mi? Bugünün doğal afeti Galatasaray'ından örnek vermek çok sağlıklı değil belki ama şu anda nerede olduğunu bilmediğimiz Misimoviç'e 8 milyon Euro verecek durumumuz olmasaydı (kadro dışarı bırakılmasına katılmıyorum, ayrı mesele) şu andaki durumumuzdan daha mı kötü durumda olacaktık? Aynı örnek Elano için de geçerli. Gerçi Elano olayından biz kâr etmiştik değil mi, onu unutmuşum. Bu tip örnekler diğer takımlar da göz önünde bulundurularak rahatlıkla çoğaltılabilir.

Stadın satılan isim hakkıyla her yıl yeni bir Pino veya Kazım Kazım mı alacağız? Veya futbol takımının üzerinde zebellah gibi duran Adnan Sezgin gölgesi orada yer aldıkça, formasını satan oyuncular baştacı yapıldıkça, yerli futbolcu transferinde Etimesgut Şekerspor seviyesinde bir transfer politikası izlendikçe o gelecek parayla bir yıl Ronaldinho'yu, öbür yıl Ibrahimoviç'i alsak ne fayda edecek?

Biraz daldan dala atladım, farkındayım. Netice itibariyle söylemek istediğim şey para tabi ki önemli, ama nereye ve nasıl harcayacağınızı bilmedikten sonra yılda 3 milyon 5 milyon daha kazanalım diye bir camiayı, "o" camia yapan değerlerden bu kadar kolay vazgeçmek ne kadar mantıklı? Bundan dört beş sene evvel stadımızın isminin değiştiğini hayal bile edemezdik, bugün geldiğimiz nokta ortada. 10 sene sonra spor klübümüzün isminin "Galatasaray Selimoğlu Peynirleri" olmayacağının garantisini kim verebilir ?

Uzun lafın kısası, bu staddan bahsederken gönül rahatlığıyla:

"- Abi maç nerede bu akşam, deplasmanda mıyız?
- Yok abi maç Türk Telekom Arena'da."

diyebilecek miyiz?

Ben diyebileceğimi pek zannetmiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder