31 Ocak 2011 Pazartesi

"Cimbomu yenmekten fenalık geldi"

Tabi ki tam olarak bu şekilde olmamakla (ikinci kelime biraz farklı) beraber Bursaspor tribünlerini bu şekilde bağırttıran sahadaki aslan yüreklerimize sevgilerimi sunuyorum.

19. haftada 9. sıradayız. 9 mağlubiyetimiz var. Averajımız -3. Üstümüzdeki 8 takımdan 2'sini yenebildik sadece. Artık ne diyeceğimi bilmiyorum. Adnan Polat Erzurum'da kankisiyle buz hukeyi ve curling oynaya dursun, klübümüz eriyor çok fena halde. Sıkıntı büyük. Reçeteyi de kestiremiyorum artık. En kötüsü, eskisi kadar umurumda olmaması, bu bana acaip koyuyor. Alışılmışlık mı var, bir şeylerden ümit kesilmiş olması mı var bilmiyorum ama gençliğimizde Avrupa'yı titreten, Türkiye'de neredeyse rakipsiz olan takımın adı Galatasaray değildi gibi geliyor sanki. Yani o günkü takım Galatasaray idiyse, bugünkü takım ne? Bugünkü takım Galatasaray ise, o günkü takım neydi? Bu tablo 2006'ya kadar herhangi bir yılda olsa, kendimi nasıl frenleyebilirdim bilmiyorum.

Yanlış anlaşılma olmasın, başarı taraftarı olmadım asla ve başarı taraftarlarından nefret ederim. "Abi takım sekizinci dokuzuncu yaa, ne işim olur be maçla muçla" diyen düşünen varsa benimle konuşurken bu düşüncelerini dile getirmesin mümkünse. Mesele sadece başarısızlık değil tabi ki, mesele samimiyetsizlik. En başta yönetimde, sonra teknik kadroda, sonra futbolcularda ve son olarak taraftarın büyük çoğunluğunda korkunç bir samimiyetsizlik var.

Sahadaki formalarımız acaba bugün sarı kırmızı olur mu diye dua ediyoruz. Mide bulandırıcı renk kombinasyonları yerine es kaza ismini "parçalı" forma koydukları aslında Galatasaray'ın parçalısı ile uzaktan yakından HİÇ bir alakası olmayan bir formayı giydikleri zaman da, gözümüz ister istemez içindekilere takılıyor. Hayır, yeteneksiz oldukları için değil. Zamanında sırf antremana silah getirdiği için Avrupa gol kralını gönderen bir klübe yakışmadıkları için. Yakışmıyorsunuz benim gönül verdiğim renklere ve o formaya. Kötü futbolcu olduğunuz için değil, sahip olduklarınızın kıymetini bir gün bile bilemediğiniz, gözümüzün içine baka baka formanızı sattığınız, üstüne pişkin pişkin bunu itiraf edebildiğiniz için. Ne kadar sevmeseniz de, hocanızın babasının vefat ettiğinin ertesi günü, ısınırken etrafınıza gülücükler saçtığınız için. Kendi işinizi doğru dürüst yapmak yerine ekmek parası peşindeki rakiplerinize kasten zarar verdiğiniz, onların ekmeğine kast ettiğiniz için. Adı sanı duyulmamış bir takıma skandal ötesi bir şekilde elendikten sonra, ülkeye adımınızı atar atmaz yüzsüzlükte son nokta neymiş hepimize gösterdiğiniz için. 20 milyonluk bir camianın kaptanı olarak geçinip; kaptanı olduğu takımın formasını giydiği zamanlarda yine o formayı alenen satan, daha sonra gittiği ezeli rakibinde midesizliğin kitabını yazan, benim kendi ezeli rakibime yakıştıramadığım bir hilkat garibesi için canlı yayında tüm Türkiye'nin önünde "Emre abi bana yol gösteriyor" diyebildiği için. Suratınızdan, sıfatınızdan buram buram kalitesizlik, samimiyetsizlik ve sahtelik aktığı için benim formama yakışmıyorsunuz.

Bunların hepsi son bir senede gerçekleşen örnekler ve üstelik hepsi sadece basına yansıyan örnekler. Kulağımıza gelen bir çok dedikodunun gerçekliği tartışabileceği için (bir çoğuna yürekten inansam da) buraya yazmayı doğru bulmuyorum. Bu kadarıylan bile Galatasaray'da bazı şeylerin ne boyutta olduğunu ifade etmesi bakımından bir ölçü olduğunu düşünüyorum.

Yönetim, teknik kadro boyutuna pek fazla girmek istemiyorum, zaten bilhassa yönetimle ilgili yazmadık şey bırakmadık. Zaten yazsak ne olacak, biz Galatasaray'lı değiliz ki. Tribün olarak da artık sıradan Anadolu takımlarının gerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Bursa'daki 34. dakika şovuyla bunu bir kez daha göstermiş olduk zaten. Tepkisiz, yaratıcılıktan uzak, baştakilerin kişisel hesaplarının ön planda olduğu, maçlara artık karaborsa yapmak için geldiğini saklamayan insanlara "x abi alemde bu tek abi" diye facebookta grup açılan bir tribünümüz var. Niye bu olup bitene tepkisiz kalındığını çoluk çocuk bile artık biliyor zaten. Bu durumlar eskiden de vardı, ama eskiden en azından yaratıcı, hareketli besteler giriyorduk. Fener'den Beşiktaş'tan kolay kolay beste alınıp söylenmezdi. Öyle isimler küstürüldü ki tribüne, bu geldiğimiz noktaya tesadüf demeye dilim varmıyor.

Velhasıl kelam durumumuz çok vahim. Her şeyin en kötüsü ise, çözüm yaratabilecek ve durumun vahametinin farkında olması gerekenlerin vurdumduymaz tavırları. Başkana sorsan "o kadar transfer yaptık, stadı açtık, daha ne yapalım?" diyecek. Büyük başkan!

Bursa'lılara bizi yenmekten fenalık geldi, bana da "gecenin en karanlık anı, şafaktan hemen öncesidir diye düşünmekten. İyi kötü kendimizi avuttuk bir kaç senedir, ama o güneş bir türlü doğmuyor. Bu sefer Galatasaray isminin olduğu yerde her zaman umut vardır diye düşünesim geliyor, ona da yukarıdan "bir dakika bilader, Galatasaray'ın ismi artık Galatasaray Apikoğlu sucukları oldu hala umudun var mı?" diye soracaklar diye korkuyorum.

Son olarak belli bir zamandır kişisel dostluklarımızın oluştuğu Bursaspor tribünlerinin önde gelenlerine teşekkür etmek istiyorum, bizi krallar gibi ağırladılar gerçekten Bursa'da. Transfer tekliflerini şimdilik reddediyoruz tabi ki, biz arada gidip geliriz siz davet edin yeter ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder